22 Şubat 2010 Pazartesi

O zaman

dört duvar

bıraktığın yerdeyim
anahtarı kayıp bir ızdırap gibi
mühürlenmiş kapılar ardındayım

mahkumum

mahkumum ölümden uzak bir düşe
yüzümü sürüyorum yıldızlı bahçenin duvarına
kapısı açık bir zindan bu
hem bekçisi hem mahkumuyum

ya cellad nerede

gündüz kopardıklarımı gece ekiyorum kemiklerime
bir mühlet
güneş yakısı
zehirli böcekler
kavursun hayalinde adın olan yüzsüzü

o da gelecek

bıraktığım yere
yaşların aktığı yanaklarıma
yalanların söylendiği dudaklarıma
ağlamlarıyla suskunluklarıyla
uyanan ölüler gibi odama gelecek

ve ben ona diyeceğim

sonsuz bir gün gibi
her şeyi bana vereceksin...

E.Özdemir

Cenin

Hangi dağ hangi nehir
ve hangi orman
kemik beyazı kan kırmızısı
tel tel örgüler
ömür boyunca ürkek çalıkuşu
pembe duvarda gümüş çerçeveli resim
bir ağaç dalına bastın
sesimle kırılan kemiklerim
haykırdım cenin
suyuma girdin
suyumu kirlettin
kanımla bastır susuzluğunu
dağlarıma tırman
evimi yaktın
evimi yıktın
anaların rahminde cenin
dinmeyen bir sızı
ölülerimizi konuşturan resim
cenin

gecenin altı köşesi
ağlayan çocuklar
çocuklarımın
gözyaşlarında saklı bir kin

Hangi dağ hangi nehir
ve hangi orman
şimdi yurt bana
hangi mezar cenin bana
pembe duvarda gümüş çerçeveli resim
şimdi her evde
görmediniz duymadınız
ve bilmediniz
Cenin...

E.Özdemir