Uçurtan aşkı uçurtmalarla savuran yellerde buğday saçlarını avuçlarım karanlığında gözlerin karasını saklayan bir arzunun istemsiz yakarışlarını anlatan düşünsel rüyalardı, uyanıklığın mağrurluğu elma kırmızısı düşlerle gelen hüznün akan giden sevdasız yolunda çıplak bir çocuğun ağlayışlarıydı ve ben avuçlarım dolusu gözyaşını kelebeklere saldım. E.Ö
19 Mayıs 2011 Perşembe
17 Mayıs 2011 Salı
Suvare
Hikayeler bir yerden başlar
bir an
birdenbire...
karanlık ve serin salonlarda izlenen filmler
sokakta yankılanan müzikle beraber
tatlı tatlı esen yel
şatafatlı bir ziyafet gibi suskunluklar
yağmurlar
yağmur sonrası kokular
işte yüreğimdeki yangınlar
ıslanmış bir kedi penceremde
''hırsız-yağmurda koşturan tüm insanlar-dedi''
anam haykırdı
-neredesin be çocuk
mutfakta ocağın önünde anam
yemek kokuları içinde
bir buhar bir buhar
süt yoğurt olacak
mayalamış...
neredeyim
nerede...
penceremde dur kedi
karın ağrıları aniden bastırır
bir an
birdenbire...
süt birdenbire kesilir
kaçma güzel kedi
içerideki benim
dışarıdaki de
işte ziyafet bu
ölüm
tanıdık ölümleri
acılar gözyaşları
göğün gürültüsü
hangi terazide tartılır da
karşımıza kabadayı edasıyla çıkıverir
bir an
birdenbire...
kaçma güzel kedi
benim...
anam haykırdı
-neredesin be çocuk
ekmek bitmiş
unuttuğum bir ses
bir gün
birdenbire...
hangi gün?
herşeyi sarıp sarmalayan bir esinti zaman
''ee nereye gidiyorsun''
-hey kedi
film ne zaman başladı,
kaç matinesi?
yeni öğrendiğimiz bir haberin şaşkınlığı içinde
ölümün yokedişi...
şehirleri yokeden
kedileri kaçırtan zaman
zamanı yokeden ölüm
dağları aşıp gelen ölüm
sessiz ve sakin karınca yuvalarında ışık gibi
hangi karın ağrısı bu
bir an
birdenbire...
aniden bastıran
hangi açlık
sonsuz ihtimaller içinde
saat sekiz ile beş arasına sıkıştırılmış
bitmek tükenmek bilmez sürek avı
anam haykırdı
-neredesin be çocuk
kurak toprağın üzerinde
simsiyah bir çocuk
açlığın ağlamlarında varolmaya mahkum edilmiş bir hatıra
peki bu kimin düşü ?
canımızı acıtan yitik zamanlar
yetim bırakılanlar
yetimler
ve inkar etmek üzere varolmayı becerebildiğimiz cinayetler
-hey kedi
bu film ne zaman başladı
kan kokusu tazeyken akıllar durur
bir saat gibi
zembereği bozuk bir saat
bize miras kalan
ikiyüzlülük doğumla
belki söyleyeceğimiz türküler
ölümü bir hoşgeldinle karşılayabilir
mikrodan makroya sonra kozmos
ışık hızında...
türküler
Tanrının seyrine kavuşabilir her nefeste ölebilen
şimdi sus
nefesini bırak
gözlerini kapat
ölümün sırtına binerek
sessizce karınca yuvalarını ziyarete gidiyorum
şehirlerin üzerinde dolaşıyorum
keşfedilmemiş bir astroidin başdöndüren devinimlerinde eğleniyoruz
anlatamıyor musun kendini
aynada ne görüyorsun...
hiç gitmediğim bir Anadolu kasabasının sokaklarında kayboluyorum
mevsim kış
soğuk
nefesim ölümün ürperten sızısı gibi
ey yüce Tanrım
okyanusta bir gemi
ellerim ayaklarım
çekip iteleyen bir rüzgar
yüreğim
ufukta gözlerim
görüp göreceğim aynadaki gözlerim
buradayım
buradaydım az önce
az önce
bir an
bir gün
bir yıl
birdenbire...
ne önemi var
buradasın
söyleyemediklerin
aklından gelip geçenler
en iyisi sen
yine bir türkü tuttur
hoşgeldin ölüm
doğarken söyleyemediklerine inat
E.Özdemir
bir an
birdenbire...
karanlık ve serin salonlarda izlenen filmler
sokakta yankılanan müzikle beraber
tatlı tatlı esen yel
şatafatlı bir ziyafet gibi suskunluklar
yağmurlar
yağmur sonrası kokular
işte yüreğimdeki yangınlar
ıslanmış bir kedi penceremde
''hırsız-yağmurda koşturan tüm insanlar-dedi''
anam haykırdı
-neredesin be çocuk
mutfakta ocağın önünde anam
yemek kokuları içinde
bir buhar bir buhar
süt yoğurt olacak
mayalamış...
neredeyim
nerede...
penceremde dur kedi
karın ağrıları aniden bastırır
bir an
birdenbire...
süt birdenbire kesilir
kaçma güzel kedi
içerideki benim
dışarıdaki de
işte ziyafet bu
ölüm
tanıdık ölümleri
acılar gözyaşları
göğün gürültüsü
hangi terazide tartılır da
karşımıza kabadayı edasıyla çıkıverir
bir an
birdenbire...
kaçma güzel kedi
benim...
anam haykırdı
-neredesin be çocuk
ekmek bitmiş
unuttuğum bir ses
bir gün
birdenbire...
hangi gün?
herşeyi sarıp sarmalayan bir esinti zaman
''ee nereye gidiyorsun''
-hey kedi
film ne zaman başladı,
kaç matinesi?
yeni öğrendiğimiz bir haberin şaşkınlığı içinde
ölümün yokedişi...
şehirleri yokeden
kedileri kaçırtan zaman
zamanı yokeden ölüm
dağları aşıp gelen ölüm
sessiz ve sakin karınca yuvalarında ışık gibi
hangi karın ağrısı bu
bir an
birdenbire...
aniden bastıran
hangi açlık
sonsuz ihtimaller içinde
saat sekiz ile beş arasına sıkıştırılmış
bitmek tükenmek bilmez sürek avı
anam haykırdı
-neredesin be çocuk
kurak toprağın üzerinde
simsiyah bir çocuk
açlığın ağlamlarında varolmaya mahkum edilmiş bir hatıra
peki bu kimin düşü ?
canımızı acıtan yitik zamanlar
yetim bırakılanlar
yetimler
ve inkar etmek üzere varolmayı becerebildiğimiz cinayetler
-hey kedi
bu film ne zaman başladı
kan kokusu tazeyken akıllar durur
bir saat gibi
zembereği bozuk bir saat
bize miras kalan
ikiyüzlülük doğumla
belki söyleyeceğimiz türküler
ölümü bir hoşgeldinle karşılayabilir
mikrodan makroya sonra kozmos
ışık hızında...
türküler
Tanrının seyrine kavuşabilir her nefeste ölebilen
şimdi sus
nefesini bırak
gözlerini kapat
ölümün sırtına binerek
sessizce karınca yuvalarını ziyarete gidiyorum
şehirlerin üzerinde dolaşıyorum
keşfedilmemiş bir astroidin başdöndüren devinimlerinde eğleniyoruz
anlatamıyor musun kendini
aynada ne görüyorsun...
hiç gitmediğim bir Anadolu kasabasının sokaklarında kayboluyorum
mevsim kış
soğuk
nefesim ölümün ürperten sızısı gibi
ey yüce Tanrım
okyanusta bir gemi
ellerim ayaklarım
çekip iteleyen bir rüzgar
yüreğim
ufukta gözlerim
görüp göreceğim aynadaki gözlerim
buradayım
buradaydım az önce
az önce
bir an
bir gün
bir yıl
birdenbire...
ne önemi var
buradasın
söyleyemediklerin
aklından gelip geçenler
en iyisi sen
yine bir türkü tuttur
hoşgeldin ölüm
doğarken söyleyemediklerine inat
E.Özdemir
Aşk Şiirleri
Bu gece şiir yazmak isterdim sana
şiir dünyanın olsun
bir tek sözüm sana
şiir değil ruhumun ebediyete uzanan kapısını açıyorum
gözlerimi kapadım
ve sabaha kadar seni düşüneceğim...
belki sen dünle uyudun
bense zamanın esaretini kırdım
ne yerde ne gökte
bilinmeyen bir yerde yanaklarından öptüm
gün geceden anlamaz güzelim
anlamaz soğuk rüzgarlar kızgın kum tanelerini
sevdim seni
ölümü gördüm yanıbaşımda
korkma!
aramızda yazgımın bilinmez inadı
mezarımı kazdırmam kimseye
yeniden uyanacakmışcasına uzanırım yatağıma...
sanadır sözlerim
nasıl gözlerimi yollarına serdiysem
anlamsız değil bu rüya
nerede güneş-acı dolu eski yaşamlar?
gözlerimi kapadım
yalnızlığın içinde
maviyi severdim,yeşili sende buldum
karanlığı...yüreğimde
hani nerede Akdeniz-denizkızları?
gözlerini ver başımın üstündeki toprağa
her bahar yemyeşil
kalanı etimle çürüyecek...
karanlığım aydınlanırken hatıralarımdaki saçlarınla
ayrıkotları sardı erimeyen kemiklerimi
sesim çıkmadı yinede
hasretin düşürdü çenemi
kırk gün...kırk yıl...
geldi geçiyor
düş kurma sevgilim düşten bir gecenin içinde
ben ölümsüzlüğü yalnızlıkta bıraktım
ellerim inadederken kurda böçeğe
beklemiyorum bir dost yüzü
ellerini göğe açmış
ben yalnızlığı yaşarken tatmışım
bırak gitsin bu yorgunun nasırlı elleri yüzünün çizgilerine
duaları kabul görür
adımı bilmeyenlerin...
ağlayan bir dost sesi duyarsam toprağımda
bir dostum ağlarsa
yarın bağrımda bir çiçek kalmaz açacak
gözlerinden yaş düşmesin...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
bir rüya
seni benden alan
beni sana götüren
bir rüya bir rüya...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
kırılmış sözlerimin inadı
sözlerim ekilmiş bahçenin verimli yerine
bir kış değil daha çok var...varmış...
sabredebilir mi gece güne
seni bulmaya gidiyorum
seni sevmeye gidiyorum
omuzlarımda hasret
ellerimde umut
bekle dediysem de gözlerime
düş kuracağım
uzun bir gecenin kuytu köşesinde
seni bulmaya gidiyorum
gözlerimin kapalı gecelerinde...
seni sevmeye gidiyorum
günün ilk ışıklarıyla...
sonsuz bir sesleniş Apollonun oklarıyla vurulan...
E.Özdemir
şiir dünyanın olsun
bir tek sözüm sana
şiir değil ruhumun ebediyete uzanan kapısını açıyorum
gözlerimi kapadım
ve sabaha kadar seni düşüneceğim...
belki sen dünle uyudun
bense zamanın esaretini kırdım
ne yerde ne gökte
bilinmeyen bir yerde yanaklarından öptüm
gün geceden anlamaz güzelim
anlamaz soğuk rüzgarlar kızgın kum tanelerini
sevdim seni
ölümü gördüm yanıbaşımda
korkma!
aramızda yazgımın bilinmez inadı
mezarımı kazdırmam kimseye
yeniden uyanacakmışcasına uzanırım yatağıma...
sanadır sözlerim
nasıl gözlerimi yollarına serdiysem
anlamsız değil bu rüya
nerede güneş-acı dolu eski yaşamlar?
gözlerimi kapadım
yalnızlığın içinde
maviyi severdim,yeşili sende buldum
karanlığı...yüreğimde
hani nerede Akdeniz-denizkızları?
gözlerini ver başımın üstündeki toprağa
her bahar yemyeşil
kalanı etimle çürüyecek...
karanlığım aydınlanırken hatıralarımdaki saçlarınla
ayrıkotları sardı erimeyen kemiklerimi
sesim çıkmadı yinede
hasretin düşürdü çenemi
kırk gün...kırk yıl...
geldi geçiyor
düş kurma sevgilim düşten bir gecenin içinde
ben ölümsüzlüğü yalnızlıkta bıraktım
ellerim inadederken kurda böçeğe
beklemiyorum bir dost yüzü
ellerini göğe açmış
ben yalnızlığı yaşarken tatmışım
bırak gitsin bu yorgunun nasırlı elleri yüzünün çizgilerine
duaları kabul görür
adımı bilmeyenlerin...
ağlayan bir dost sesi duyarsam toprağımda
bir dostum ağlarsa
yarın bağrımda bir çiçek kalmaz açacak
gözlerinden yaş düşmesin...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
bir rüya
seni benden alan
beni sana götüren
bir rüya bir rüya...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
kırılmış sözlerimin inadı
sözlerim ekilmiş bahçenin verimli yerine
bir kış değil daha çok var...varmış...
sabredebilir mi gece güne
seni bulmaya gidiyorum
seni sevmeye gidiyorum
omuzlarımda hasret
ellerimde umut
bekle dediysem de gözlerime
düş kuracağım
uzun bir gecenin kuytu köşesinde
seni bulmaya gidiyorum
gözlerimin kapalı gecelerinde...
seni sevmeye gidiyorum
günün ilk ışıklarıyla...
sonsuz bir sesleniş Apollonun oklarıyla vurulan...
E.Özdemir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)