Uçurtan aşkı uçurtmalarla savuran yellerde buğday saçlarını avuçlarım karanlığında gözlerin karasını saklayan bir arzunun istemsiz yakarışlarını anlatan düşünsel rüyalardı, uyanıklığın mağrurluğu elma kırmızısı düşlerle gelen hüznün akan giden sevdasız yolunda çıplak bir çocuğun ağlayışlarıydı ve ben avuçlarım dolusu gözyaşını kelebeklere saldım. E.Ö
Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10 Temmuz 2013 Çarşamba
30 Nisan 2013 Salı
18 Temmuz 2012 Çarşamba
Şile streets of authentic - İstanbul / Türkiye
İlçede iskân çok eskiye dayanır. Şile çevresinin tarih öncesinde (Cilalı Taş Devri) iskan edildiğini göstermektedir. Kefken ile Bulgaristan sınırı arasındaki Karadeniz sahil kesiminde yapılan tarih öncesine ilişkin çalışmalarda, çeşitli yerlerde Paleolitik çağın muhtelif bölümlerine ve özellikle Epi-Paleolitik döneme ait bir çok konak yeri ve işlik saptanmıştır. Buluntu yerlerinin sayısındaki artıştan, buzul sonrası dönemde (yaklaşık M.Ö. 12000 ile 6000 arasında) Karadeniz kıyı şeridi üzerinde önemli bir nüfus yoğunluğunun olduğu açıkça bellidir. Nitekim İstanbul'un en eski buluntu yerleri arasında Şile'nin Ağva ve Sahilköy (Domalı) köyleri bulunmaktadır. Marmara kıyısında Ambarlı'yı da içine alan kıyı konak yerlerinden biri olan Sahilköy, aynı adı taşıyan koyun kuzeyindeki kumluğun batısındadır. Sahilköy'e ait yontma taş aletler, Göztepe ve Kazlar deresinin doğusuna rastlayan Dereağzı Tepesi üzerinde toplanmıştır. Ayrıca, ilçede o dönem insanının yaşamı için elverişli çok sayıda mağara bulunmaktadır.
Şile antik çağda iki defa istilaya uğramıştır. Birinci istila, eski Yunanlıların Pers seferinden geri dönüşlerinde komutanları Xenophon tarafından, ikincisi de kıyı şeridini takip ederek ilerleyen Roma komutanı Lucullus tarafından gerçekleştirilmiştir. Roma döneminin izleri hala Şile'de görülmektedir. Doğu Roma İmparatoru Diokletianus zamanında (284-305), İnkese, Sofular gibi Şile mağaraları ilk inanan Hristiyanlar için tabii korunaklar olmuştur. Gürlek Mağarası Doğu Roma askerlerinin yakaladığı ilk inanan Hristiyanları hapsettikleri bir cezaevi gibi kullanılmıştır. Selçuklu Türkleri Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile 1090 senesinde Şile'yi ele geçirdiler. 1097 senesinde ise 1. Haçlı orduları Şile'yi Selçuklulardan geri almıştır. Şile'nin geri alınması ancak Yıldırım Bayezid döneminde mümkün olmuştur. Şile, I. Dünya Savaşı'na kadar 500 yıl boyunca Türkler'in yönetiminde rahat bir yaşam sürmüştür. Daha sonra, İstanbul'un işgaliyle birlikte İngilizler'den cesaret alan Rumlar Şile çevresine yerleşerek Dumlupınar Zaferine kadar işgallerini sürdürmüşlerdir.19. yy. Osmanlı kayıtlarına göre Şile kazası 1846'da Zaptiye Müşirliği'ne bağlıydı. 1876'da şile kazasının Dersaadet Şehremaneti'ne bağlandığı görülür. 1877 Devlet Salnamesinde ise Şile, Zaptiye Nezaretine bağlı Üsküdar Mutasarrıflığına bağlıdır. 1924'de bütün sancaklar (mutasarrafflık) vilayet yapıldığında Şile'nin Üsküdar'a bağlılığı devam etmiştir. 1926'da yapılan yeni düzenlemeyle Üsküdar kaza haline getirilip İstanbul vilayetine bağlanınca Şile kazası da Üsküdar'la aynı yapı içinde yer almıştır. Ayrıca Şile, Cumhuriyet'in kuruluşu ile oluşturulan ilk belediyelerden biridir.
Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eile
17 Mayıs 2011 Salı
Aşk Şiirleri
Bu gece şiir yazmak isterdim sana
şiir dünyanın olsun
bir tek sözüm sana
şiir değil ruhumun ebediyete uzanan kapısını açıyorum
gözlerimi kapadım
ve sabaha kadar seni düşüneceğim...
belki sen dünle uyudun
bense zamanın esaretini kırdım
ne yerde ne gökte
bilinmeyen bir yerde yanaklarından öptüm
gün geceden anlamaz güzelim
anlamaz soğuk rüzgarlar kızgın kum tanelerini
sevdim seni
ölümü gördüm yanıbaşımda
korkma!
aramızda yazgımın bilinmez inadı
mezarımı kazdırmam kimseye
yeniden uyanacakmışcasına uzanırım yatağıma...
sanadır sözlerim
nasıl gözlerimi yollarına serdiysem
anlamsız değil bu rüya
nerede güneş-acı dolu eski yaşamlar?
gözlerimi kapadım
yalnızlığın içinde
maviyi severdim,yeşili sende buldum
karanlığı...yüreğimde
hani nerede Akdeniz-denizkızları?
gözlerini ver başımın üstündeki toprağa
her bahar yemyeşil
kalanı etimle çürüyecek...
karanlığım aydınlanırken hatıralarımdaki saçlarınla
ayrıkotları sardı erimeyen kemiklerimi
sesim çıkmadı yinede
hasretin düşürdü çenemi
kırk gün...kırk yıl...
geldi geçiyor
düş kurma sevgilim düşten bir gecenin içinde
ben ölümsüzlüğü yalnızlıkta bıraktım
ellerim inadederken kurda böçeğe
beklemiyorum bir dost yüzü
ellerini göğe açmış
ben yalnızlığı yaşarken tatmışım
bırak gitsin bu yorgunun nasırlı elleri yüzünün çizgilerine
duaları kabul görür
adımı bilmeyenlerin...
ağlayan bir dost sesi duyarsam toprağımda
bir dostum ağlarsa
yarın bağrımda bir çiçek kalmaz açacak
gözlerinden yaş düşmesin...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
bir rüya
seni benden alan
beni sana götüren
bir rüya bir rüya...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
kırılmış sözlerimin inadı
sözlerim ekilmiş bahçenin verimli yerine
bir kış değil daha çok var...varmış...
sabredebilir mi gece güne
seni bulmaya gidiyorum
seni sevmeye gidiyorum
omuzlarımda hasret
ellerimde umut
bekle dediysem de gözlerime
düş kuracağım
uzun bir gecenin kuytu köşesinde
seni bulmaya gidiyorum
gözlerimin kapalı gecelerinde...
seni sevmeye gidiyorum
günün ilk ışıklarıyla...
sonsuz bir sesleniş Apollonun oklarıyla vurulan...
E.Özdemir
şiir dünyanın olsun
bir tek sözüm sana
şiir değil ruhumun ebediyete uzanan kapısını açıyorum
gözlerimi kapadım
ve sabaha kadar seni düşüneceğim...
belki sen dünle uyudun
bense zamanın esaretini kırdım
ne yerde ne gökte
bilinmeyen bir yerde yanaklarından öptüm
gün geceden anlamaz güzelim
anlamaz soğuk rüzgarlar kızgın kum tanelerini
sevdim seni
ölümü gördüm yanıbaşımda
korkma!
aramızda yazgımın bilinmez inadı
mezarımı kazdırmam kimseye
yeniden uyanacakmışcasına uzanırım yatağıma...
sanadır sözlerim
nasıl gözlerimi yollarına serdiysem
anlamsız değil bu rüya
nerede güneş-acı dolu eski yaşamlar?
gözlerimi kapadım
yalnızlığın içinde
maviyi severdim,yeşili sende buldum
karanlığı...yüreğimde
hani nerede Akdeniz-denizkızları?
gözlerini ver başımın üstündeki toprağa
her bahar yemyeşil
kalanı etimle çürüyecek...
karanlığım aydınlanırken hatıralarımdaki saçlarınla
ayrıkotları sardı erimeyen kemiklerimi
sesim çıkmadı yinede
hasretin düşürdü çenemi
kırk gün...kırk yıl...
geldi geçiyor
düş kurma sevgilim düşten bir gecenin içinde
ben ölümsüzlüğü yalnızlıkta bıraktım
ellerim inadederken kurda böçeğe
beklemiyorum bir dost yüzü
ellerini göğe açmış
ben yalnızlığı yaşarken tatmışım
bırak gitsin bu yorgunun nasırlı elleri yüzünün çizgilerine
duaları kabul görür
adımı bilmeyenlerin...
ağlayan bir dost sesi duyarsam toprağımda
bir dostum ağlarsa
yarın bağrımda bir çiçek kalmaz açacak
gözlerinden yaş düşmesin...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
bir rüya
seni benden alan
beni sana götüren
bir rüya bir rüya...
Bu gece şiir yazmak istedim sana
kırılmış sözlerimin inadı
sözlerim ekilmiş bahçenin verimli yerine
bir kış değil daha çok var...varmış...
sabredebilir mi gece güne
seni bulmaya gidiyorum
seni sevmeye gidiyorum
omuzlarımda hasret
ellerimde umut
bekle dediysem de gözlerime
düş kuracağım
uzun bir gecenin kuytu köşesinde
seni bulmaya gidiyorum
gözlerimin kapalı gecelerinde...
seni sevmeye gidiyorum
günün ilk ışıklarıyla...
sonsuz bir sesleniş Apollonun oklarıyla vurulan...
E.Özdemir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)