18 Temmuz 2012 Çarşamba

Şile streets of authentic - İstanbul / Türkiye




İlçede iskân çok eskiye dayanır. Şile çevresinin tarih öncesinde (Cilalı Taş Devri) iskan edildiğini göstermektedir. Kefken ile Bulgaristan sınırı arasındaki Karadeniz sahil kesiminde yapılan tarih öncesine ilişkin çalışmalarda, çeşitli yerlerde Paleolitik çağın muhtelif bölümlerine ve özellikle Epi-Paleolitik döneme ait bir çok konak yeri ve işlik saptanmıştır. Buluntu yerlerinin sayısındaki artıştan, buzul sonrası dönemde (yaklaşık M.Ö. 12000 ile 6000 arasında) Karadeniz kıyı şeridi üzerinde önemli bir nüfus yoğunluğunun olduğu açıkça bellidir. Nitekim İstanbul'un en eski buluntu yerleri arasında Şile'nin Ağva ve Sahilköy (Domalı) köyleri bulunmaktadır. Marmara kıyısında Ambarlı'yı da içine alan kıyı konak yerlerinden biri olan Sahilköy, aynı adı taşıyan koyun kuzeyindeki kumluğun batısındadır. Sahilköy'e ait yontma taş aletler, Göztepe ve Kazlar deresinin doğusuna rastlayan Dereağzı Tepesi üzerinde toplanmıştır. Ayrıca, ilçede o dönem insanının yaşamı için elverişli çok sayıda mağara bulunmaktadır.
Şile antik çağda iki defa istilaya uğramıştır. Birinci istila, eski Yunanlıların Pers seferinden geri dönüşlerinde komutanları Xenophon tarafından, ikincisi de kıyı şeridini takip ederek ilerleyen Roma komutanı Lucullus tarafından gerçekleştirilmiştir. Roma döneminin izleri hala Şile'de görülmektedir. Doğu Roma İmparatoru Diokletianus zamanında (284-305), İnkese, Sofular gibi Şile mağaraları ilk inanan Hristiyanlar için tabii korunaklar olmuştur. Gürlek Mağarası Doğu Roma askerlerinin yakaladığı ilk inanan Hristiyanları hapsettikleri bir cezaevi gibi kullanılmıştır. Selçuklu Türkleri Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile 1090 senesinde Şile'yi ele geçirdiler. 1097 senesinde ise 1. Haçlı orduları Şile'yi Selçuklulardan geri almıştır. Şile'nin geri alınması ancak Yıldırım Bayezid döneminde mümkün olmuştur. Şile, I. Dünya Savaşı'na kadar 500 yıl boyunca Türkler'in yönetiminde rahat bir yaşam sürmüştür. Daha sonra, İstanbul'un işgaliyle birlikte İngilizler'den cesaret alan Rumlar Şile çevresine yerleşerek Dumlupınar Zaferine kadar işgallerini sürdürmüşlerdir.
19. yy. Osmanlı kayıtlarına göre Şile kazası 1846'da Zaptiye Müşirliği'ne bağlıydı. 1876'da şile kazasının Dersaadet Şehremaneti'ne bağlandığı görülür. 1877 Devlet Salnamesinde ise Şile, Zaptiye Nezaretine bağlı Üsküdar Mutasarrıflığına bağlıdır. 1924'de bütün sancaklar (mutasarrafflık) vilayet yapıldığında Şile'nin Üsküdar'a bağlılığı devam etmiştir. 1926'da yapılan yeni düzenlemeyle Üsküdar kaza haline getirilip İstanbul vilayetine bağlanınca Şile kazası da Üsküdar'la aynı yapı içinde yer almıştır. Ayrıca Şile, Cumhuriyet'in kuruluşu ile oluşturulan ilk belediyelerden biridir.

Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eile




Limon...

Gölyazı ''Apollonia ad Rhyndacum - Ἀπολλωνία ἐπὶ Ῥυνδακῷ'' - Bursa / Türkiye

                                                                                               KENTİN TARİHÇESİ :
Anadolulu ışık tanrısı Apollon’un kentin koruyucu tanrısı olması ve bir tapınağının bulunması, kentin adının Apollonia olarak belirlenmesinde önemli bir etkendir. Ancak Anadolu’da bulunan aynı isimli diğer altı kentten ayırt edilebilmesi için “Mustafakemalpaşa Çayı üzerindeki Apollonia” anlamına gelen “Apollonia ad Rhyndacum” olarak kullanılmıştır.
Mysia-Bithynia sınırında olan kente ait, eldeki en eski arkeolojik belge sayılan bazı sikkeler MÖ. 5. yüzyıla aittir. Bazı kaynaklarda Miletos’un kolonisi olarak kurulduğu belirtilen şehir, Bergama Krallığı’nın gücünü arttırdığı dönemlerde onların hakimiyeti altına girmiştir.
MÖ. 1. yüzyıldan itibaren kent gelişmeye ve adını duyurmaya başlar. Roma devrinde Adramytteion (Edremit) ve Kyzikos’a bağlı olan Apollonia, sahip olduğu doğal zenginliklerin ticaretiyle en parlak dönemini bu devirde yaşamıştır. MS. 3. yüzyıl ortalarında Goth istilalarıyla tahrip olan kent, sonraları Hıristiyanlığın yayılmasıyla tekrar önemli bir merkez haline gelmiştir. Hatta kentin bir dönem Nikomedia’ya (İzmit) bağlı bir piskoposluk merkezi olduğu bilinmektedir. Bizans İmparator-luğu egemenliğindeki kent, 14. yüzyıl başlarında Osmanlı akınları nedeniyle, Prusa (Bursa) ve Apamea’dan (Mudanya) kaçanların toplandığı kent olarak bir süre daha varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı döneminde oldukça küçülerek, sadece ada üzerinde yerleşilmiştir. Geçim kaynakları balıkçılık, ipekböceği ve ticaret olarak devam etmekteydi. Göl çevresindeki köylere ait kereste ve tahıl gibi mallar Apolyontlular tarafından Marmara denizine ulaştırılıyordu. Türk ve Rum halkları ekonomik alandaki birlikteliklerini sosyal alana da taşımış, komşuluk ilişkileri içinde güven ortamı sağlanmıştı.
Antik kente ait mimari kalıntılar yüzeyde kaldığı ölçüde görülebilmekte ve buluntular da genellikle kaçak kazılar yoluyla ele geçmektedir. Bursa Arkeoloji Müzesinde bulunan eserlerin en önemlisi bir imparatora ait olan heykel gövdesidir. Apollonia’nın Klasik dönem sikkelerinde Apollon, Gorgon, gemi çapası ve kerevit betimlemeleri, Helenistik dönemde ek olarak kithara kullanılırken, Roma döneminde ise; imparator başı ve Apollon tapınağı tasvirleri çoğunluk kazanmıştır.

APOLLON TAPINAĞI :
Antik kentin 500 m. kadar kuzeyinde yer alan Kız adasının üzerinde, kente ismini veren Apollon Tapınağı’nın bulunduğu düşünülmektedir. Halen temenos duvarının kalıntıları görülebilen tapınakta, üst yapıya ait mimari blokların çoğunun yerinde olmadığı görülmektedir. Halk arasında, bu blokların Haydarpaşa Garı ve Dolmabahçe Sarayı’nın temelinde kullanıldığı söylenmektedir.

ANTİK YOL VE NEKROPOL :
Kente gelen antik yol Deliktaş mevkisi denilen nekropol alanından itibaren izlenebilmektedir. Ortalama 2.50 m. genişliğindeki yolun çevresinde mezar yapıları ve lahitler yer almaktadır.
Kente ulaşan tek yol nekropolün içinden geçmektedir. Kasabaya gelen asfalt yolun doğusunda lahit tipi mezarlar ve antik su kemeri kalıntıları (Deliktaş) görülmektedir. Batısında ise Apollon Tapınağı’na yönlendirilmiş podyumlu mezar yapıları bulunmaktadır.

DIŞ KALE (TAŞ KAPI) :
Kentin bulunduğu yarımadanın en dar kısmında savunmayı kolaylaştırmak amacıyla kurulmuştur. Günümüzde ise sadece 10x16 m. boyutlarında bir kule kalıntısı görülebilmektedir. Bizans döneminde inşa edildiği düşünülen kulenin yapımında, Stadion’a ait oturma sıraları devşirme blok olarak kullanılmıştır.

STADION :
Zambaktepe’nin kuzeydoğu yamacında, doğu-batı doğrultusunda uzanan Stadion, günümüzde de beldenin futbol sahası olarak kullanılmaktadır. Yapının oturma sıralarının tamamı devşirme olarak geç dönem yapılarında kullanılmıştır.

TİYATRO :
Güneybatı yamaçtaki tiyatroda, doğal eğim kullanılarak oluşturulan cavea, adaya doğru konumlanmıştır. Caveanın yüzeyde kalan kısımları tamamen tahribata uğramış, sadece doğu analemma köşesine ait bloklar yerinde kalmıştır. Orkhestra ve sahne binasına ait kalıntılara henüz ulaşılamamıştır. Çevrede bulunan oturma sırası bloklarının ortalama yüksekliği 36 cm. ve genişliği 67 cm. olarak tespit edilmiştir. Cavea çemberinin çapı 75 m. olduğu düşünülen tiyatro, yaklaşık 4.000 seyirci kapasitesine sahiptir.

KİLİSE :
19. Yüzyılda yörede yaşayan Rumlar tarafından yapımına başlanan ancak bitirilemeden, mübadele nedeniyle inşaatı yarım kalan kilisenin, daha sonraki yıllarda yıldırım düşmesi sonucu geçirdiği yangında çatısı da yanmıştır. 13x21 m. boyutlarındaki üç nefli ve narteksli yapıda antik devşirme bloklar kullanılmıştır.





İÇ KALE VE KENT SURLARI :
Modern yerleşim halen, yaklaşık 800 m. uzunluğundaki antik surların içinde yer almaktadır. Sur duvarlarının hem savunma için hem de göl taşkınlarına karşı kullanılmasıı mümkündür. Üzerinde geleneksel konut mimarisi örnekleri görülebilen surlarda, yer yer kapılar ve kuleler      bulunur. Bunlardan en önemlisi kuzeydeki Simitçikale’dir. Ayrıca meydandaki kule üzerindeki   bukranion frizinin Apollon Tapınağı’na veya Hadrian Kapısı’na ait olduğu düşünülmektedir.
Frizdeki yazıtta şu ifadeler yer alır:
.AUSTOSQEOU.. /..OSQEOUNE.. /..THIPOLEIKA..

Kaynak:
http://en.wikipedia.org/wiki/Apollonia_ad_Rhyndacum
http://kisi.deu.edu.tr/ali.oz/Apollonia.html
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/14/717/9081.pdf

My Little Girl...Black Magic

10 Kasım 2011 Perşembe

Selimpaşa '' Marina II'', İstanbul / Türkiye

Kasabanın ismi Bizans döneminde Epivatos idi. Eski Yunanlı kolonistler ilk defa burada bir yerleşim yeri kurmuşlar. Buraya geldiklerinde bu yer vatozlarla kaplıymış, bu sebeple yeni kurdukları bu yerleşim yerine Epivates ismini vermişler...Vatozların üzerine kurulmuş anlamında.


Osmanlı'da ise Bigados ismiyle anılan belde Cumhuriyet döneminde Selimpaşa adını almıştır. Kasaba adını vezir Selim Sırrı Paşa'dan alır.

Selim Paşa Bigados’ la sürekli ilgilenmiş, sadrazam olduğu zaman da bu köye bir çeşme yaptırmış ''1828''